Mucur Halıları

Kültürümüzün bir parçası olması nedeniyle halıcılığın Türkler için önemi büyüktür. Her halı seccade veya kilimin folklorik özelliklerinin yanı sıra usta bir ressamın tablosu gibi başlı başına bir öyküsü vardır. Bu öykü önce doğadan ve topraktan başlar. Anadolu kültüründe, canlıları doğuran ve doyuran toprak “ana” sıfatıyla anılır. Topraklarımız bahar aylarında şifalı otlarla, çiğdemlerle ve çiçeklerle süslenir. Doğanın da süsü olan tüm bu bitki ve çiçekler desen ve renk olarak halılarımızın motiflerine yansır. Bozkırımızın topraklarını yeryüzü tarihinin belki de en önemli ırmağı olan Kızılırmak neşelendirir. İplikleri renklendiren kök boyalarda ırmağımızın neşesi çiçeklerimizin ve bitkilerimizin coşkusu vardır.

Eski hekimlerin deyişiyle "koku, gönül gözünü açar." Gökyüzü doğanın üstüne rahmetini indirdiğinde ortalık buram buram toprak kokar. Toprağın ve canlanan tabiatın kokuyla gelen nefesi önce Anadolu kadınının nazik gönlüne ulaşır, sonra halılarımıza düğüm düğüm dizilir. Sabah ezanının saba makamında inleyen musikisiyle Tanrıya açılan o güzel eller titreşimin tüm ahengini Mucur seccadelerine dokumaya başlar. Yaradılışın ve tüm notaların anahtarı olan “la” sesiyle başlayan la ilahe illalah çağrısına karışan saka ve bülbül nameleri, çiçek ve toprak kokularıyla birlikte renklere ve şekillere dönüşüp kültürümüze karışır ve maddeye yansır.

Bir halının deseni ve renkleri onun hangi yöreye ait olduğuna dair önemli bilgiler verir. Halı ve seccadelerimizin bu kutsal önemine rağmen halıcılığımızın tarihi ve bölgesel özelliklerin belirlenmesine ilişkin bilgilerimiz, yeterince kayıt altına alınmadığı için sınırlıdır. Halıcılığın kaynakları genel olarak Orta Asya’daki kültürümüze dayandırılmaktadır. Mucur halı ve seccadeleri 1700’lü yıllardan itibaren varlığını göstermeye başlamıştır. Antika değerindeki bu parçalar dünyaca önemli bir üne sahiptir. Kırşehir ve Mucur halılarının örneklerinden çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Mucur Halısı

Ankara Etnografya Müzesinde saklanan paha biçilmez antika halılarımız göz kamaştırmaktadır.
Mucur halısı. 17. yy Boyut: 117 × 138 cm

Günümüzde el dokuması Mucur halılarının eski örnekleri kültürel bir değer olarak müzelerde veya maddi bir değer olarak da koleksiyonerlerin ellerinde bulunmaktadır. Bu halılar biz Türkmenlerin Orta Asya’dan itibaren taşıdığımız kültürel özelliklerimizi yansıtan değerlerimizdir. Türk İslam Enstitüsü Müzesi, Konya Mevlana Müzesi ve Ankara Etnografya Müzesi gibi müzelerde yer alan halılarımız göreli olarak yakın tarihlerden itibaren saklanmakta olan örneklerdir. Mucur halılarının varlığı 1700’lü yıllardan itibaren tarihlenmekte olup, müzelerdeki eserler ise genellikle 18.ve 19. yy. dönemlerine aittir. Üzerlerinde kayıt alınıp çalışılmadığı sürece bu kültürel değerlerimiz yıllar içerisinde eriyip gitmektedir.

Mucur halılarının ilk örnekleri daha çok seccade biçimindedir. Çift düğüm tekniği ile farklı sıklıklarda dokunan bu yün halıların iplikleri yukarıda da bahsedildiği gibi doğamızın içinden gelen kök boyalarla boyanmıştır. Osmanlı döneminde Kırşehir sancağında ve ilçemizde yerel sanayi kaynağı dokumacılıktı. Mucur halkı bu konuda özellikle uzmanlaşmıştı. Evlerde ve atölyelerde dokumacılık yapılmaktaydı. 1960’lı yıllarda her Mucur evinin içerisinde işlev görsün görmesin bir dokuma tezgahı bulunmaktaydı. O yıllara ait veriler 13 köyde halı dokunduğu ve 800 tezgah ile 1200 civarında dokumacının olduğu şeklindedir. Taban halısı ve seccadelerin dışında yastık ve yan halıları da Mucur’da dokunmaktaydı. Kültürümüzün korunmasına özen gösterilmediği için 80’li yıllarda dokumacı sayısı neredeyse sıfıra düşmüştür. İçlerinde halı tezgahları bulunan klasik kerpiç mucur evleri bir bir yıkılmış ve maalesef yerlerini şekilsiz apartmanlara devretmişlerdir. Erken döneme ait halılarımız Yeşil, kırmızı ve kahverenginin tonlarından oluşmaktadır. Bu bilgiye bakarak, spor kulübümüzün renklerinin belki de genlerimizde barınan bir kültürü yansıttığına şaşmamalıyız. Geleneksel halılarımızın dokuması genellikle mihrabın tersi yönünde, tabandan başlar ve “Türk düğümü” ile düğümlenirdi. Mucur halılarında ortalama alt sınır düğüm sıklığı ise 40x50 /dm2’dir.

Seccadelerimizde iç içe geçmiş mihraplar bir de secde sırasında baş konulacak bir alan vardır. Bu mihraplar merdiven şeklinde yükselir. Bazı halılarımızın merkezinde yer alan ve sandık olarak adlandırılan dikdörtgenlerin içi geometrik şekilde gösterilen çiçeklerle doldurulmuştur. Kenarlarında ise geometrik şekiller yer alır. Bu şekillerin bazıları Cacabey Gözlem Evinde olduğu gibi kozmik nitelikler taşır. Halılarımız tasarımlarına göre bacalı kırşehir, tekke mucuru, ejderli halı gibi kaynağı bilinmeyen özel isimlere de sahiptir. Buradaki ejder motifinin birliği koruyucu bir simge olduğu düşünülür.